Parlement mavisi gecenin koynunda İstanbul’la kucaklaşıyorlardı yine Tayfun Hoca’nın ateş böcekleri çığlık çığlığa Pierre Loti tepesinde. Şu anda onlar için ve onları izleyenler için sanki bütün dünya sadece İstanbul’dan ibaretti. Evrendeki var olan herkes, her şey bu gece İstanbul’du adeta. Yorgun ama korkusuz sevdaların şehri bu gece afilli yalnızlıkları ağırlıyordu küskün gemilerde karanfil kokan siyah saçları uçuşurken sevgilinin. Bu gece İstanbul sanki bu salondaki insanların sırtından inen bir sıcaklık ve buradaki herkesi saran afilli bir yalnızlık gibiydi. Capella yaptığı müziğiyle, Tibet şarkılarının sözleriyle, Behzat sahnede yarattığı rüzgârıyla salondaki tüm hayallerin tozunu siliyor parlatıyor ve gün ışığına çıkarıyorlardı adeta. Sesindeki afilli çığlığı duymamak, hissetmemek mümkün değildi. Sahnede yarattığı aorasıyla muhteşem müziğiyle gönderdiği enerji aslında oradaki herkesi Pierre Loti tepesine götürüyordu. Kendilerini müthiş bir ruh bütünlüğü içinde hisseden bu bir avuç insan büyülenmiş gibi tüm dünyaya İstanbul gibi bakıyorlardı sanki şuanda o muhteşem tepeden.
Müslümanlar, XI. ve XII. Yüzyıllarda bilinmeyen tüm yönleriyle diğer Gayr-i Müslim toplumlara gösterdiği hoşgörü anlayışını Süryanilere de göstererek Hz. İsa’nın ölümünden sonra yaygınlaşan Hristiyanlığın Haçlı seferleri ile birlikte Haçlıların işgal ettiği ibadethaneleri geri alarak Süryanilere teslim etmiştir. Bu eser Süryanilerin tarihsel olarak geçmişleri, adları ve kökenlerinin nereden geldiği hakkındaki yaklaşımlarla birlikte, XI. ve XII. Yüzyıllarda Selçuklular döneminde Müslümanlar ile olan ilişkisini incelemektedir.
İnsan annesiz ve babasız yapamaz. Babalar gibi anneler de bir yuvanın kuruluşunda çok önemli bir paya sahiptirler. Her çocuk annesiyle daha iyi iletişim kurar. Çocuk sevgisinde annenin payı büyüktür. Anneme Mektuplar; anne sevgisiyle, saygısıyla, hasretiyle, duygu yoğunluğu içinde kaleme alınmış, annelere adanmış hikayelerdir. Anneme Mektuplarda bir anneye, anaya mektupların yanı sıra İki Fotoğraf , Bekleyiş, Adresini bulmayan Aşk ve Bir Eski Arkadaş isimli toplum içinde gerçek hayatlardan hikâyeler de bulunmaktadır. Anneme Mektuplarda; anne sevgisi ve merhametinin sihirli ışıltısını çok yakından hissedecek, anneyi sevmenin, dokunmanın heyecanını yaşayacaksınız.
“Ma-sır’ın deliğinden Ba-sır’ı görmek!” kelam-ı kibarı ne anlatır!? Evvela kelamı doğru bir hat ile yazmak gerekir ki anahtar kapının kilidi üzerindedir. Örneğin; “Mumya” kelimesini “Mim-ya” olarak yazarak işe başlamak sır kapısına adım atmaktır. Yukarıdaki sufi hikmetin hattında Mısır ve Basra dikkati çeker. Kabe kozmolojisi üzerinde Rükn-ü Mısri ile Basra ciheti Makam-ı İbrahim’dir söz konusu olan yerler. Coğrafyada Kızıldeniz’in başlangıcından taa Basra Körfezi’ne kadar olan Ceziret-ül Arab yarımadası konumlanır. Yön olarak Günbatısı’ndan Poyraz’a yönelimdir. Vakit ise akşam karanlığının başladığı andan veya bir insan hayatı için ölümün gecesi geçilip dirilişin yaşanarak yeniden Güneş’in yükselmekte olduğu Kuşluk vaktinin ergen dinçliğidir. Hiç kuşkusuz Ma edatının sırrını kitaplarımızda İsa Mesih’in hakikati bağlamında çok işledik; Ba harfi ise hurufi ve melamilerde iyi bilinen noktanın sonsuzluğu sırlarındandır.
Demek hedefine ulaşmak istiyorsun, öyle mi dostum? Allah tanığımdır ki bunu ben de çok istiyorum. Ama önce durumunu ve koşulları belirleyecek, sonra çalışmaya başlayacaksın. Kendini sıkı bir düzene sokman gerekecek, yemeğini belirli kurallara göre yiyecek, abur cubur yiyeceklere elini sürmeyeceksin. Bilgisayardan ve cep telefonundan uzak duracaksın. Canın istese de, istemese de havanın sıcak ya da soğuk olduğuna aldırmadan belirlenen saatte derslerinin başında olacaksın. Soğuk sulardan uzak duracaksın, canın çekse de kola içmeyeceksin. Sözün kısası, kendini bir doktora emanet eder gibi hedeflerinin emrine gireceksin. Ama bunca uğraştan sonra belki öğrenmekte zorluk yaşayacak, sınavların istediğin puanla sonuçlanmayacak, imkânların git gide seni daha da zorlayacak ve belki de yorgun ve bitkin düşeceksin. Asla cesaretini kaybetme! Dersleri zayıf bir öğrenciye başaracağına inanıyorum diyen öğretmenini taklit et! Sende zihnine öyle seslen. İnsan zihni kadar kolay idare edilen bir şey yoktur. Sadece istemek gerekir. O zaman her şey olur. Eğer kendini bırakırsan her şey seni bırakır. Mahvolmak ya da kurtulmak senin elinde… Hatırla Agrippinus’un güzel bir sözünü: ‘Kendi kendime asla engel olmayacağım’
Başörtüsü sorunu ve katsayı uygulamasını kaldırarak devrim niteliğinde adımlara imza atan YÖK eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın görev yaptığı 2007-2011 yılları arasında Türkiye gündemine oturan birçok olay ilk kez bu kitapla gün yüzüne çıkıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın YÖK’teki kulağı kimdi? YÖK eski Başkanı Özcan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatlarına neden itaatsizlik etti? Başörtüsü serbestliği için üniversitelere gönderilen yazı nasıl ortaya çıktı? Katsayı sorunu çözümü için öne sürülen 0.3 ve 0.5 katsayılarının anlamı neydi? Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri neden açıldı? Uzaktan Eğitim diplomalarına denklik nasıl verildi? İlahiyat önlisans diplomalarındaki şerh nasıl kaldırıldı? Sabancı Üniversitesinin uygulaması Türkiye’de nelere vesile oldu? Öğretim üyesi açığı nasıl giderilebilir? FARABİ ve MEVLANA Değişim Programları nasıl ortaya çıktı? YÖK neden kapatılmalı? ÖSYM’deki kopya olaylarındaki gerçekler YÖK’te beklenmeyen gelişmeler ve ilk kez duyacağınız iktidar çekişmeleri…
Hayat bana hiç iyi şeyler yaşatmamıştı. Her daim fırtınalar kırdı dallarımı. Ben hayattan açık renkler isterken, hayat bana her daim koyu renkler verdi. Ben hep koyu zamanların seferisi kaldım. Kışları hiç sevmezdim, hep zemheri kışları yaşadım. Özlem duyar oldum ben çocukluk çağlarıma. Özlem tanem olsa da çocukluğum, biliyorum. Gelmez bir daha, gelmez! O yüzden Fatihalar okur oldum çocukluğumun ardından. Benim hayallerim vardı, gerçek olmayınca, içimde hep bir ukde olarak kaldı… Her şeye rağmen bu günlere de şükür! Bir zamanlar çok küsmüştüm hayata… Utanıyordum eğri bedenimden. Hep “Neden ben?” diye sorgulardım. Hep içime ağlardım. Kimse anlamazdı beni! Hatta ailem bile. Ama her şeye rağmen en büyük yardımcım ailem oldu. Özellikle de eli öpülesi annem. Şimdi herkes anlıyor beni, çünkü yazdım her bir derdimi. Başardım bir var olma mücadelesi sonunda ‘’BEN DE VARIM’’ demeyi.. UNUTMAYIN! HER ZORLUKTA YENİ BİR UMUDA KAPILAR AÇILIR…
Bir insan çektiği acıyı ne kadar hissettirebilir ki duruşunda, sükûnetinde, dalıp gitmelerinde? Yani hiç tanımadığınız bir insanın acı çektiğini, hatta çığlık çığlığa olduğunu nasıl hissedebilirsiniz ki? Ama o hissettiriyordu. Öyle ki her zerrenizde hissedebiliyordunuz. Tüm kalabalıkları yalnızlığıyla yalnızlaştırabilecek bir potansiyeli vardı duruşunda. İnsanlardan ne kadar rahatsız olduğu aşikâr. Fakat halen katlanıyor tüm insanlığa. Başka bir alternatif bulamadığından mı ya da halen bir arayışı mı var? Varsa bir arayışı ayaküstü bir çay ocağında nasıl bir bulmanın eşiğinde olabilir ki? Zagros’un bende etki bırakan farklı bir duruşu vardı.
On Beş Temmuz gecesi kükreyen bir aslandı Yabanîlere değil; milletine yaslandı! Yalnız ona el açtı, tek Allah(c.c)’a dayandı Olanlar, olacaklar hepsi ona ayândı… Yiğitlere “öl” diye ulaşınca emirler Cafer-i Tayyar olur Ömer Halisdemirler! Rabbim “kılıcım demiş” bu kahraman millete Tufanlarla sınar da; düşürür mü zillete? İnsanlık tarihiyle yarış eder yaşımız Kesilse de eğilmez hep dik durur başımz! Gâvurla hempaları tuzak kurdu “derinden” Binlerce hâîn çıktı, “şanlı” Türk askerinden… İstirâhâtte iken “Gölbaşı’nda” yiğitler Füzelerle saldırdı “Fetöcü kuduz itler!” “Söz konusu vatansa” erkeğiyle kadını Tarih sayfalarına kanla yazar adını! Hâînlerin tankına kamyon sürdü Şerife Lânet olsun “halkına tank yürüten” herife(?) Nasırlı ellerinle şamarladın ya tankı Melekût âlemine ulaşmıştı bu yankı!
Sınıfa girdiğinizde; masum bakışlarıyla gözlerinizin içine bakan koca yürekli minikleri görünce, bir kez daha anlarsınız öğretmenliğin bir vicdan meselesi olduğunu… Çoğumuz bu durumun farkında olsak da dileğim, farkındalığımızın artması yönünde… Sınıfa girdiğiniz anda, kendi dünyanızdan çocuğun dünyasına, boyutlar arası geçiş yapabiliyor musunuz yoksa akşam gelecek misafire ne hazırlık yapacağınızı mı düşünüyorsunuz? O sınıfta tüm benliğinizle var mısınız? Yeni şeyler öğrenme heyecanıyla size bakan gözleri görünce siz de heyecan duyabiliyor musunuz? Yoksa, günlük planda ne varsa onu yapmak telaşında mısınız? O gün çocuklara yeterince faydalı olamadıysanız, gönül rahatlığıyla eve gidebiliyor musunuz?
Proje hayatıma ilk başladığım yıllardaki acemiliğimden uzmanlaşma aşamasına kadar yaşanmış gerçek tecrübelerimi paylaştığım Erasmus+Projeleri Başarı Rehberi kitabını kaleme almaktaki amacım deneyimlerimi paylaşmak ve bu alandaki projelerle uğraşan kişi ve kurumlara iyi bir ışık tutabilmektir. 2003 yılından bugüne sürdürdüğüm proje hayatımda, çalışmalar sırasında diğer ülke projecileri ile iyi ilişkiler kurmanın ve üstlenilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmenin büyük önem arz ettiğini çok iyi anladım. Böyle olduğunda bir sonraki projelere aranan kişi ve kurum olabilir, proje çalışmalarınız süreklilik kazanabilir. Gereği gibi verimli çalışamayan, görevi aksatan kişi ve kurumlar ile hiçbir proje koordinatörü bir daha çalışmayı düşünmez. Erasmus+ projelerinde ülkeler arası kültür alışverişi, başka kültürlere saygı, ön yargıları yıkmanın yanı sıra verimli çalışma ve sonuçta iyi bir ürün elde etme amaçlanır. Özellikle okul projelerinde katılımcılar belirlenirken projenin konusu doğrultusunda doğru kişileri belirlemek ve projelerin sadece seyahat amaçlı olmadığı bilincine varmak çok önemlidir. Ülkemizi temsilen sorumluluk bilinciyle katıldığınız uluslararası faaliyetlerde iyi çalışmalar yapıp çok iyi izlenimler bırakmak bizi diğer ortak ülkeler arasında yüceltecek ve değerimizi artıracaktır.
Yağız’la evlilik hazırlıkları yapan Gazeteci Samyeli’nin yakın arkadaşı Şeref’in kendisine duyduğu karşılıksız aşkı tutkuyu dönüştürmesiyle işler içinden çıkılmaz bir hâl alır. Annesinin ölümü, babasının kendinden yaşça küçük Fahriye ile evliliği ve Samyeli’ne duyduğu tutkulu aşkın ardından travma yaşayan Şeref’in en yakınlarına benzeyen cansız mankenlerden oluşturduğu dünyasını okumaya hazır mısınız? “Kütüphanemizin açılışının kurdele kesimi törenindeyiz. Evin her köşesinde Şeref’in ve bizlerin başka başka hayatında iz bırakmış insanların birebir benzeyen mankenleri ellerinde kitaplarla evin içinde bizleri karşılıyorlardı. Her birinin elinde en ünlü yazarların kitapları ve bütün odalarda bizler için hazırlanmış okuma köşeleri vardı. Davetliler hayran hayran evin her katını, her köşesini gezerken aşağı girişte basın yakalamıştı Şeref’i: Efendim son olarak “Böyle bir kütüphane kurmak nereden aklınıza geldi ve neden kütüphanenizin adı Fantastik Vurgu bizimle paylaşır mısınız? Hayatımızda önemli bir yeri olan ve bizlerin biz olmamıza, insan olmamıza sonsuz katkısı olan ailelerimiz ve kaybettiğim ailem ve yakınlarım için bir şey yapmak istedim. Aile kavramı ile bize en temiz, en güzel, en zengin dünyaları tanıştıran kitap okuma kavramını birleştirende bir şey olsun istedim. Hayatıma damgasını vuran, yaralarımı saran müthiş bir şey olmalıydı hayatımda farklı bir şey, bir fantastik vurgu. İşte böyle doğdu ama bu konuda güzel rehberim, hayatta olma, hayatta kalma sebebim Samyeli’ne, benim iki yıllık sevgili eşime teşekkür ederim. Yaşamımız boyunca nice fantastik vurguların birlikte altını çizmek adına… Aileleriyle bütün olan, var olan, ülkemizi en güzel yerlere taşıyan tüm gençlere buradan selam gönderiyorum. Sevgiyle kucaklıyorum. Teşekkürler efendim.”